Remziye Serim’in sanat pratiği, beton kavramı etrafında şekillenen kavramsal bir sorgulama üzerine kuruludur. Beton, onun çalışmalarında yalnızca bir yapı malzemesi değil; insanın doğayla kurduğu yabancılaşmış ilişkiyi temsil eden simgesel bir unsurdur. Serim’e göre beton, insanın nereye giderse gitsin peşinden sürüklediği bir izdir; doğayı dönüştürürken geride bıraktığı kalıcı ve ağır bir yük. Sanatçının üretimleri büyük ölçüde video-performans formunda gerçekleşir. Bu performanslarda beden, taşıyıcı bir araç olmanın ötesine geçerek bir anlatıya dönüşür. Serim, performanslarında ellerine ve ayaklarına bağladığı ağır taşlarla hareket ederken, bedeni doğrudan doğa tahribatının ve insan müdahalesinin sembolü haline gelir. Kanayan bilekler, sürüklenen taşlar, yavaşlayan adımlar; hem bireysel hem de toplumsal hafızaya temas eden imgeler olarak karşımıza çıkar. Remziye Serim’in işleri doğa tahribatı, kadın bedeni, kimlik, yerinden edilme, umut ve distopya gibi katmanlı temalar etrafında gelişir. Her performansında bu temalar birbiriyle iç içe geçerken, sanatçının kendi bedeni de bu kavramsal yüklerin taşıyıcısı haline gelir. Serim’in sanatı, sessiz bir çığlık, kesintisiz bir direniş ve aynı zamanda çağdaş dünyaya tutulmuş bir aynadır.
Remziye Serim, Beton Kavramı üzerine çalışmaktadır. Çalışmalarında Betonun insanı takip ettiğini, insanın gittiği her yere betonu da götürüp doğaya verilen zararı anlatmaktadır. Çalışmalarını genel olarak Video-Performans olarak sergilemektedir. Performanslarında Remziye Serim, beton ve beden ilişkisini çarpıcı bir biçimde bir eyleme dönüştürüyor. Kanayan bilekleri ile taşıdığı yük ile ilerleyen sanatçı, doğa tahribatı, kadın ve kimlik, yerinden edilme, umut ve distopya gibi birçok kavramı da sorguluyor.
2024 – BASE, SANAT NE YAPAR, İstanbul.
2022 – Merkezkaç Sanat Kolektifi – Beton Sözleşmesi, Diyarbakır – Yunanistan – Tiran