Diyarbakır’da yaşayan ve peyzaj mimarlığı temelli bir yaklaşımla çalışan multidisipliner bir sanatçı ve araştırmacıdır. Çalışmalarında biyolojik döngüler ve biyomateryaller aracılığıyla, doğa ve insan arasındaki karmaşık ilişkilere dikkat çeker. Son dönem işlerinde, ekolojik değişimlerin hafızasını taşıyan malzemelerle çalışarak, dönüşüm, kayıp ve yeniden şekillenme temalarını keşfetmektedir. Akgün’ün sanatsal pratiği, yerel bilgi ve kültürel hafızayı, çağdaş ekolojik meselelerle buluşturan bir bağlama sahiptir. Biyomateryallerle üretim yaparken, doğal süreçlerin geçici ve döngüsel yapısını vurgular. Bu süreçler, beden ve çevre arasındaki sınırların bulanıklaştığı duyusal bir deneyim alanı yaratır. Sanat pratiği, kalıcılık yerine, doğanın sürekli dönüşen doğasını bir işbirliği olarak ele alır. Bu yaklaşım, yalnızca estetik bir ifade değil, aynı zamanda ekolojik ve sosyal dönüşüme dair eleştirel bir sorgulama alanı sunar.

“Pîne (Yama)”
Biyomateryal
Yapı Kredi 80. Yıl Özel Üretim, 2024
“Pîne (Yama), organik malzemelerden geri dönüşümle elde edilen biyoplastik ve biyoderiden yapılan yamalardan oluşur. Çay posası, kahve tortusu, kurutulmuş reyhan, nane ve portakal kabuğu gibi mutfaktan arta kalan malzemelerle şekillenen bu yerleştirme, sürdürülebilirlik ve dayanışma kavramlarını dokuyarak öne çıkarır.
Eser, ailedeki on kadının (annemin, teyzelerimin, ninelerimin ve benim) ellerinde kolektif bir belleğe dönüşür. Her birimiz kendi yamalama pratiğimizi, birbirinden farklı dokunuşlarla ama ortak bir niyetle işledik: Parçalanmış olanı onarmak, unutulana yeniden hayat vermek. “Yama” sözcüğü yalnızca fiziksel düzeltmeleri değil, aynı zamanda ekolojik ve toplumsal dokuları onarma, birbirine eklemlenerek yeniden inşa etme sürecine işaret eder.
Böylece, çevre tahribatı ve toplumsal adaletsizlik arasındaki bağlantıları vurgulayan bu ekofeminist dokuma, kuşaklar arası bir dayanışmayla yeni anlamlar kazanır. Onarımı ve iyileştirmeyi temsil eden her bir dikiş, doğaya ve topluma karşı sorumluluğumuzu hatırlatır; parçalardan bütüne uzanan bu ortak dil, daha adil ve sürdürülebilir bir dünya için bir çağrıya dönüşür.”